CUMHURİYET EFSANELERİ 1


CUMHURİYET EFSANELERİ 1

        Araştırmacı – tarihçi Mustafa Armağan ‘’Cumhuriyet Efsaneleri’’ isimli Timaş Yayınları’ndan çıkan kitabında yakın tarihimizde yaşanmış fakat bilinmeyen ya da yanlış bilinen birçok konunun üzerindeki gizi kaldırıyor. Yazar kitabının önsözünde cumhuriyet sonrası dönemi ‘’Osmanlısızlaştırmak’’ olarak II. Dünya Savaşı sonrası Almanya’daki ‘’Denazification’’ (Nazisizleştirme) politikasına benzetiyor. Tabi maslahat olarak aynı görünse de içerik olarak oldukça farklı iki politika olduğunu da belirtiyor. Kitap artık bilinen birçok yakın tarih olayının detaylarını verirken, pek bilinmeyen olayları da gündeme getiriyor. Cumhuriyetin ilk yıllarından beri imal edilen bir tarih anlayışının gerçeklerle uzaktan yakından ilgisi olmadığını belgeleriyle (mektuplar, raporlar, gazete arşivleri, meclis tutanakları, hatıralar vb.) ortaya koyuyor. Bazı üzeri kapalı kalmış konulara da değinmiş yazar bunların bazıları dönemin önemli simalarının itirafları gibi sanki. 

ATATÜRK’ÜN GENÇLİĞE HİTABESİ
        Mesela Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nin İsmet İnönü tarafından kaleme alındığını yazıyor ve bunu da eski Başbakanlardan Bülent Ecevit’in gazeteci Oral Çalışlar’a 12 Eylül sonrası tutukluyken söylediğini Oral Çalışlar’ın 1986 yılında yayınladığı ‘’Liderler Hapishanesi’’ adlı kitabını referans göstererek belirtiyor. Hatta Ecevit eski Milli Eğitim bakanlarından Necdet Uğur’un da bu bilgiye vakıf olduğunu söylemiş. İşin ilginç yanı ise kitap 1986 yılında yayınlandığında her iki isim de hayattaydı ve Ecevit 2004’te Necdet Uğur ise 2002’de öldüler ve bu konuyla ilgili bir yalanlama da yapmadılar.

BURSA NUTKU
        Kitapta Atatürk’ün sözde ‘’Bursa Nutku’’na da değinen yazar böyle bir nutkun olmadığını dönemin üst seviye isimlerinin yayınlarından ve ifadelerinden kaynak göstererek kitabında bahsediyor. Bursa Nutku’ nu, gazeteci Rıza Ruşen Yücer 1947 yılında ‘’Atatürk’e Ait Birkaç Fıkra ve Hatıra’’ isimli 24 sayfalık bir kitapçığında yayınlıyor ve bu nutuk darbeci Kemalistler tarafından darbeye bir istinat duvarı vazifesi gören bir zemine oturtuluyor. Hatta Kemal Kılıçdaroğlu bile bu nutka atıf yapıp gençlerin Bursa Nutku’ nu ceplerinde gezdirmelerini söylüyor. Kemalist rejim her fırsatta gerçekliği bile tartışılan bir söylevi kendi ideolojisi için kullanmaktan çekinmiyor. Bursa Nutku ile ilgili kaynakların teferruatına kitapta ulaşılabilir. Ayrıca sözde Bursa Nutku‘nun Bursa’da ezanın Türkçe olarak okunması kararı veren hükümetin protesto edilmesinin akabinde gerçekleşmesi de ayrıca üzerinde düşünülmesi gereken bir mesele. Nutkun gerçekten var olduğunu savunanlar, dönemin CHP iktidarının gerçekten de dini nasıl da kendi hegemonyalarına alarak düzenlemek istediklerinin bir tasdikinin olduğunu da kabul ediyorlar aslında. Atatürk bu nutku güya bu Türkçe ezan protestosundan sonra 6 Şubat 1933 akşamı verilen bir yemek sırasında yapıyor. Nutkun var olmadığı gerçeğini bir kenara bırakarak sanki varmışçasına darbe zihniyetlerince kullanılmış olmasına mı yanalım yoksa var olduğunu iddia ederek İslam dininin üzerinde oluşturulmaya çalışılan baskının tasdik ediliyor olmasına mı yanalım bilemiyorum. Mustafa Kemal’in dini etkisizleştirmeye çalıştığını söyleyince de kendisinin ne kadar dindar bir adam olduğunu iddia edip duranlara da bu tartışma kafalarında bir soru işareti yanmasına vesile olur umarım.

SİVAS KONGRESİ’NDE AMERİKA’YA MANDA TALEBİYLE ÇEKİLEN TELGRAF
        Evet yanlış okumadınız başlığı. Sivas Kongresi’nde Amerikan mandası için bir mektup yazılarak ABD’ye gönderilmiş. Nutuk’ta bu konu şu şekilde geçiyor: ‘’Kongre başkanlık divanının imzalarıyla bu yolda bir mektup hazırlandığını hatırlıyorsam da bu mektubun gönderilebilip gönderilmediğini pek iyi hatırlamıyorum. Esasen bu mektuba özel olarak önem atfetmiş değildim.’’ 
        Bu mektubun orijinal ıslak imzalı kopyası Stanford Üniversitesi’ne bağlı Hoover Enstitüsü’nden çıktığı yazılıyor ve bir görseli de paylaşılıyor kitapta. Amerika manda teklifini o tarihte bir heyetle Türkiye’de bulunan General Harbord’un raporu doğrultusunda reddediyor zaten. Belki de itilaf devletlerinin etkisini ve baskısını görüp bu karışıklık içine Amerikan devletinin girmesini istemediği içindir manda aleyhinde düzenlenen rapor. Kim bilir? 
        Kongreye katılan tek yabancı gazeteci olan Amerikalı L. E. Browne da Kemal Paşa’nın Amerikan mandası taraftarı olduğunu kendisine ifade ettiğini belirtmiş.
        Burada aslında önemli olan böyle önemli bir telgrafın Nutuk’ta yer almaması ve üstü kapalı şekilde bahsedilmesi. Tabi cumhuriyetin ilk yıllarında takınılan siyasi politika birçok olayı gizlemek zorunda olduğu için Kurtuluş Savaşı’ndan önce yapılan kongrelerde mandayı da bir çare olarak düşündük demeyi kabul etmez. Nasıl Vahdettin Nutuk’ta hain olarak gösterildiyse -ki artık böyle olmadığını ve Atatürk’ün Samsun’a çıkış hikayesinin aslını biliyoruz- bu konu da aynı o şekilde saklanmak istenmiş ve üzeri kısmen örtülmüş. 
        Kitapta bir bölümde cumhuriyet döneminde Kurtuluş Savaşı’nda önemli görevler üstlenmiş isimlerin hatırlarının yayınlanmasına nasıl yasak getirildiği de şu şekilde anlatılıyor:
        ‘’Daha da ilginç bir nokta, Nutuk’u yanlışlar veya yalanlar korkusuyla 1945 yılında kısmi demokrasi gelene kadar neredeyse hiçbir ciddi hatıratın yayınına izin verilmeyişidir. Ali Fuat Cebesoy gibi yakın tarihimizin önemli bir şahsiyetinin ‘’Milli Mücadele Hatıraları’’nın yayın tarihi 1953 olması yeterince anlamlıdır. 
        Öte yandan Milli Mücadele’nin en kritik döneminde başbakanlık (daha doğrusu İcra Vekilleri Heyeti reisliği) yapan Rauf Orbay’ın hatıralarının hayatının son birkaç yılında, 1962-63 yıllarında ‘’Yakın Tarihimiz’’ adlı süreli yayında tefrika edilebildiğini hatırlamak önemlidir. Ne kadar az şey yazabildiğini, arkadaşı Kazım Karabekir’e gönderdiği ve İstiklal Harbimiz adlı temel eserinin arkasına konulan (ne yazık ki Yapı Kredi yayınları baskısında çıkartılmıştır) mektubunda yazdıklarıyla kıyaslayınca öğrenebiliyoruz.
        Atatürk döneminin büyük bir bölümünde İç İşleri Bakanlığı (Dahiliye Vekilliği) yapmış olan Şükrü Kaya’nın hatıratının ölümünden sonra çiftliğindeki evinden kaybolduğunu yakınlarda vefat eden İsmet Bozdağ yazmıştı vaktiyle. ‘’İlk Beşler’’den Refet Bele Paşa bir hatırat bıraktı mı? Bilmiyoruz. Karabekir’in paşa cesaretiyle 1933 yılında yayınına giriştiği İstiklal Harbinin Esasları’’ ise matbaada el konulup Bakırköy kireç ocaklarında yaktırıldığını hatırlayalım. Demek ki 1950’lere kadar fiili bir hatırat yasağı söz konusu…’’
    Kitap o kadar çok bilgi ihtiva ediyor ki diğer konulara da başka bir yazıda değineceğiz. Tabi aslında kitabı okumak en doğrusu. Biz burada kısa şekilde geçiyoruz. Yakın tarihimizin ne kadar karanlıkta kalmış yanları olduğunu her geçen gün hakikatın gizli kalmayacağı şiarıyla öğreniyoruz. Yakın tarihimiz bir fabrikasyon ürünüdür. Nesiller boyu bu yalan dolan tarih öğretilmiş ve aslında yeni bir düzen tesis edilmek istenmiş. Ancak yalanlar üzerine bina edilen hiçbir düzen sonsuza dek var olamaz. Artık bu konuların konuşulabildiği yeni yayınların neşredilebildiği devirler geldi. Umarım daha da özgür ve baskının olmadığı günlerde bu konular daha da açık bir şekilde gündeme gelir ve doğrular ne pahasına olursa olsun ortaya çıkar.
AKSAKAL


Comments

Popular posts from this blog

Osmanlı dönmelerinin mezalimleri Samiha Ayverdi – Ne İdik Ne Olduk

Bir Düello Bir Suikast - Kazım Karabekir'in mücadelesi

ERASMUS NEDIR? ERASMUS ISMI NEREDEN GELIR?