CUMHURİYETİN SAHTE DEMOKRASİSİ



   


        Ali Fethi Okyar ve Ahmet Ağaoğlu isimlerini hiç duymuş muydunuz? Özellikle Ali Fethi Okyar yakın tarihimizde önemli bir isim. Bu iki mühim ismin hatıralarından bahsedeceğim. Her ikisinin de Serbest Cumhuriyet Fırkası ile alakalı yazdıkları hatıraları aslında. Bu arada şunu da hatırlatmakta fayda var. Ali Fethi Okyar’ın yazdığı ‘’Serbest Cumhuriyet Fırkası Nasıl doğdu? Nasıl Feshedildı?’’ 1987’de ve Ahmet Ağaoğlu’nun yazdığı ‘’Serbest Fıkra Hatıraları’’ 1950’li yıllarda ilk kez yayımlandı. Kazım Karabekir’e uygulanan neşriyat engeli belli ki bu iki isme de uygulanmış zamanında. 

        Cumhuriyet öncesinde Osmanlı ordusunda bir subay olan Ali Fethi Bey, İttihat Ve Terakki Cemiyeti'ne katılıp, darbeyle II. Abdülhamid'i indiren grupta yer alıyor, hatta II. Meşrutiyet'in beyannamesini yazan kalem de kendisininkidir. Daha sonra Osmanlı'nın son dönemlerinde mebusluk ve sefirlik görevlerinde bulunuyor. Mondros Mütarekesi'nden sonra Malta'ya İngilizler tarafından sürgün ediliyor. Sürgün yılları bitip İstanbul'a döndüğünde Milli Mücadele'ye önemli katkılar veriyor. Daha sonra Cumhuriyet kurulduktan sonra başvekil (başbakan) bile oluyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin II. Başbakanı Ali Fethi Okyar'dır.  Ali Fethi Okyar isminin de biraz sönük kaldığını düşünüyorum. Gerçi o dönemde özellikle Milli Mücadele döneminde büyük hizmetler vermiş, emek sarfetmiş bir çok mühim isimler tarih kitaplarımızda bize anlatılmaz. Sadece adı soyadı olarak geçer fakat verdikleri hizmetlerle alakalı pek bir bilgiye ulaşmak güçtür. Tarih kitapları Mustafa Kemal Paşa ve İsmet Paşa üzerine yoğunlaşmıştır. Diğer isimlerin görünmesi bile büyük lütuftur. 

        Konuyu çok dağıtmadan, asıl konuya dönmek istiyorum. Bildiğiniz gibi 1923'te Milli Mücadele sonrası Cumhuriyet kuruldu. Cumhuriyet ilan edilmeden önce Osmanlı Devleti saltanatı kaldırıldı (1 Kasım 1922) ve sonrasında da hilafet makamı resmen lağvedildi (3 Mart 1924). Büyük bir olay tabi o dönem için ve harika bir gelişme. Mustafa Kemal Paşa Milli Mücadele'nin yıldızı. Tüm askerler onu lider olarak görmüşler ve kendisini desteklemişler. Fakat Cumhuriyet kurulduktan sonra bazı hedeflerde şaşma olmuş anlaşılan. Çünkü demokrasi, halkın kendi kendini yönetmesi, milli irade, çok partili sistem ve hürriyet gibi kavramlar etrafında kurulan ve yabancı devletlerin de gizliden desteklediği fakat bugün artık aslında Osmanlı'nın yıkılması için planlanan stratejinin bir parçası olduğunu bildiğimiz kavramlar, sanki o dönemde hiç istenmiyormuş gibi birden tek bir parti, atanmış mebuslar, halkın iradesine başvurulmadan yapılan inkılaplar, değişiklikler, baskılar vs. tüm ülkeyi ezmiş geçmiş. Hatta ikinci bir partinin kurulmasına bile izin verilmemiş. Bugün de bundan bahsedeceğiz zaten. 
        1930 yılında direkt Mustafa Kemal tarafından 2. bir parti kurularak nasıl güdümlü bir muhalefet planı yapılmış onu göreceğiz. Gerçekten içler acısı bir durum. Maalesef Milli Mücadele liderimiz Atatürk, cumhuriyet diye getirdiği istibdat (diktatörlük) sistemiyle bugün bile nasıl büyük bir hayal kırıklığı yaratmış. Özgürlükçü, halka inanan Atatürk maalesef devlet başkanı olunca halka pek de güvenmemiş. Kendi bildiği doğru ne ise onu yapmış kimseye sormadan. Zaten etrafında da genel itibariyle her şeye olur veren, aman ben mevkimi kaybetmeyeyim de ne olursa olsun diyen, doğru dürüst bir duruş sergileyemeyen tipler dolu. Yani memleketin kaymağı yenirken, bir de güya halk adına kararlar verilmiş ve uymaları emredilmiş. Belki doğruydu halk adına verilen bu kararlar fakat cumhuriyet, özgürlük, milli irade kavramlarının tam aksi istikametinde işler yapmak sanki biraz iki yüzlülük ve aldatmaca değil mi? Ayrıca o gün gücü elinde tutan zihniyet,  gücün kendileri gibi düşünmeyenlerin eline geçtiğini düşünselerdi ve kendilerinin yaptığı zulmü ve aşağılamanın kendilerine yapıldığını tahayyül etselerdi belki de ne kadar da ileri gittiklerini ve insanları çağdaşlaştırmak kisvesi altında halkın büyük bir çoğunluğunun inanç, töre ve geleneklerini nasıl da yok etmek istercesine işler yaptıklarını belki anlayabilirlerdi.
   
        İşte Ali Fethi Okyar da o dönemde görülen bu iki yüzlüğe alet edilen bir garip şahsiyet. 1930'da Fransa sefiriyken, İstanbul'a geldiği bir aralık Mustafa Kemal kendisini Yalova'ya çağırıp muhalif bir parti kurmasını emri vaki ile kendisine bildiriyor. Tabi Ali Fethi şaşkın, anlam veremiyor. İsmet Paşa da o zaman başbakan. Zaten başka parti yok o yüzden CHP'den olduğunu söylemeye de gerek yok. Ali Fethi'nin ilk söylediği şey ise: ''Rica ederim beni İsmet Paşa ile karşı karşıya getirmeyiniz.'' Öyle korkutmuş ki etrafındakileri, kendisinin hoşlanmadığı bir iş yapıldığı takdirde neler olabileceğini herkes açık bir şekilde biliyor. Bu sebeple herkes onun hoşlanmayacağı bir şeyin yapılamayacağını çok iyi bilmekte. Hatta Ali Fethi Okyar hatıralarında bakın ne diyor:
-İtiraf edeyim ki, İsmet Paşa'nın samimiyetine asla itimad edemiyordum. Bir vesile bulup beni kabahatli mevkiye düşürmek ve Gazi ile aramı bozmak için çalışacağından emindim. Bu endişe ile lazım gelen teminatı almadan kendisinin karşısına çıkmak istemiyordum. Onun için beni muhalif fırkanın başına geçmekten affetmesini Gazi'den rica ettim. 
   
        Halbuki bu işin başlangıcı. İsmet Paşa'dan çekindiği kadar, Mustafa Kemal'den de çekinmesi gerektiğini Ali Fethi Okyar sonra öğrenecek. 
    Mustafa Kemal, Ali Fethi Bey'e bir muhalif fırka kurması için görev veriyor. Partisine de sanki kendi malıymış gibi milletvekillerinden transfer edileceğini bildiriyor. . Hatta kızkardeşi Makbule'yi bile veriyor Ali Fethi Bey'in kurulacak olan partisine. Nuri Conker, Ahmet Ağaoğlu, Makbule Atadan gibi önemli isimlerin başı çektiği 70 mebusun Halk Fırkası'ndan kurulacak olan Serbest Cumhuriyet Fırkası'na verilmesi konusunda İsmet Paşa ile anlaşılıyor. 
   
        Mustafa Kemal ve İsmet İnönü sözler, teminatlar ve garantiler veriyor. Tabi Ali Fethi Okyar tedirgin. Sonuçta Mustafa Kemal hala CHP'nin genel başkanı ve reis-i cumhur, aynı zamanda bir de İsmet Paşa var ki kendisinden zaten oldukça çekiniyor. Hatıralarından, bunun güya demokratikleşme hareketi olarak gösterilen ancak, sadece 3 ay sürdürülebilen; sonunda da Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın kapanmasıyla neticelenen bir umutsuz girişim olduğunu görüyoruz. Hatırlarında, o dönem Mustafa Kemal'in, İsmet Paşa'nın ve dahi, bir şekilde bir mevki tutmuş zevatın zihniyetini okuyabiliyoruz. O kadar tiksindirici ki yapılanlar ve tutumlar, bize gösterilen Atatürk tam bir hayal kırıklığı olarak karşımıza çıkıyor. 
   

        Ali Fethi Okyar ile birlikte Ahmet Ağaoğlu'nun hatıraları da mevcut. Serbest Fırka Hatıraları olarak piyasada. Tabi bunlar uzun yıllar basılamayan, bastırılmayan hatıralar. Çünkü o dönemin ileri gelenlerinin ipliğini pazar çıkarmaya yönelik bir girişimde bulunmak imkansız gibi. Bu hatırlar çok geç yayınlanabilmiş eserler. Bu bile o dönemin esaret yüklü tarzını bize gösteriyor. 
   

        Her iki hatıratı da okumanızı tavsiye ederim. Birbirlerini tamamlayan, ve teyit eden eserler. Ancak okudukça, o dönemde ne kadar da aşağı seviye ne kadar da bayağı bir siyaset yapıldığını ve insanların nasıl da istenildiği gibi kullanıldığını göreceksiniz. Ve bugünkü siyasi ortamın işte tam olarak o günlerden miras kaldığını anlayacaksınız. Cumhuriyet nerdeyse 30 yıl hürriyetten, demokrasiden, temiz siyasetten yoksun kalmış ve maalesef temeller de bu şartlar altında atılmış. Bu şekilde atılan temellerden nasıl bir bina yapabilirsiniz. İşte bugünkü kirli siyaset bu binadır. Ve temeli de 1923'te atılmaya başlanmıştır. Maalesef Büyük Atatürk ve etrafındaki zevat, kendi oyun parklarını kurmuşlar ve istedikleri gibi de at koşturmuşlar. Zaten Mustafa Kemal de bir diktatörlük kurduğunu kendisi ifade ediyor. Hatıralarda bundan da bahsediliyor. Ali Fethi Okyar ile görüşmesinde, Mustafa Kemal içinde bulunulan durumdan pek hoşlanmadığını şu şekilde itiraf ediyor:
    ''Bunlara tahammül edeceğiz. Başka çare yoktur. Bugünkü manzaramız aşağı yukarı bir diktatörlük manzarasıdır. Vakıa bir meclis vardır, fakat dahil ve hariçte bize diktatör nazarıyla bakıyorlar.''
   
        Yazık çok yazık olmuş. Boş yere yıllar geçirilmiş. Nelerle uğraşılmış, insanlara nelere maruz kalmış, neler reva görülmüş. Demek ki Cumhuriyet bile olsan uygulamada hürriyet yoksa hiç bir anlamı yok. Ayrıca bugünümüze bile tesir etmiş bu tutum ve yaklaşımlar. 
    Lütfen bu kitapları okuyun. Bunlar yakın cumhuriyet tarihimize ışık tutan, bize öğretilenlerin bir çoğunun yalan ve aldatma olduğunu ispat eder nitelikte eserler.
Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?

Comments

Popular posts from this blog

Osmanlı dönmelerinin mezalimleri Samiha Ayverdi – Ne İdik Ne Olduk

Bir Düello Bir Suikast - Kazım Karabekir'in mücadelesi

ERASMUS NEDIR? ERASMUS ISMI NEREDEN GELIR?