ŞEREFSİZCE YAPILAM ERMENİ MEZALİMİ


                                  

Son zamanlarda Türk araştırmacı ve yazarlar tarafından sözde Ermeni soykırımı hakkında yapılan birçok araştırma ve yazılan kitap var. Maalesef Ermeniler tarihi belgelere dayanmadan yıllardır yaptıkları propaganda faaliyetleriyle, bu meseleyi siyasi mecralara da taşıyarak dünya kamuoyunu kendi taraflarına çekmeyi kısmen de olsa başardılar. Gerçi dünya kamuoyu dediğimiz kesim de aslında batılı ülkeler. Aslına bakarsanız, tarihimizdeki tüm Ermeni isyanları batılı devletler ve özellikle de Rusya tarafından yönlendirilmiş ve desteklenmiş. Ermeni milletinin acımasız ve hain oluşunu, oldukça yoğun bir şekilde kendi lehlerine kullanmışlar. Ancak şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirsiniz ki tarihin hiçbir döneminde herhangi bir millete karşı soykırım faaliyeti yapmayan Türkler, Ermenilere de böyle bir girişimde bulunmamıştır.  

Bu konuyla ilgili büyük Türk münevverlerinden rahmetli Samiha Ayverdi Hanımefendi tarafından kaleme alınmış olan ve önsözünü İsmet Binark gibi bir araştırmacının yazdığı ‘’Türkiye’nin Ermeni Meselesi’’ kitabı takdire şayan bir çalışmadır. Mutlaka okuyunuz ve tarihimizin en büyük haksızlığına karşı bilgili ve sağlam bir duruş sahibi olunuz. 

Sadece İsmet Binark’ın önsözü bile bir kitap gibi. Kendisine buradan teşekkürlerimi sunmayı bir borç olarak görüyor ve rahmetli, büyük dava insanı Samiha Ayverdi’yi de böyle bir çalışmayı bize kazandırdığı için yad ederek, ayrıca müteşekkir olduğumu da belirtmek istiyorum.

Kitap, belgelere dayanarak özellikle 1. Dünya Savaşı sırasında yaşanan Ermeni isyanlarının ve Ermenilerin yaptıkları hainlik, adilik ve zalimliğin ne boyutlara ulaştığını açık seçik ortaya koyuyor. Osmanlı Devleti’nin Ermenileri tehcir kararını neden ve nasıl verdiğini, ne şekilde bu tehcirin uygulandığını müspet belgeler ışığında ortaya koyuyor. Ermeni mezalimini, dönemin görgü tanıklarının ve hayatta kalan kurbanların ifadelerinden, bunun yanı sıra o dönem yurdumuzu istila etmiş ecnebilerin raporlarından da ortaya koyuyor. Kitaptaki bazı can alıcı bölümleri buraya koymak istiyorum. Fakat buraya koyduklarım kitabın tamamının sadece ufak bir parçası. Bu kitap her Türk tarafından hatta Ermeniler tarafından da okunmalı. Bazı bölümlerde Ermeni zulmünün yaşandığı bölgelerde yapılan tahkikatlarda alınan görgü tanığı ifadelerini okurken inanın çok zorlandım. O kadar vahşice cinayetler ve mezalimler yapılmış ki insan okurken bile zorlanıyor. Hatta kitabın sonunda yaşanan zalimliği ispat eden fotoğraflar da mevcut. Emin olun okurken dudaklarınızı bazen sinirden bazen üzüntüden ısıracaksınız. 

Burada kitaptan almak istediğim bölüm Amerikalı akademisyen, nüfusbilimci Justin McCarthy’nin Ermeni ayaklanmaları ile ilgili söyledikleri. Justin McCarthy şunları söylüyor:

‘’Ermeni ayaklanmaları, tabi ki bir tesadüf değil, ayaklanmaların çeşitli cephelerde gerçekleşmesinin bir sebebi var. Bu ayaklanmalar, Osmanlı Ordusu için büyük bir felaket anlamına geliyordu ve Osmanlılar Ermeni isyancılarla savaşabilmek için cephelerden asker çekmek zorunda kaldılar. Eğer bu birlikleri isyancılarla değil, İngiliz, Fransız ve Ruslarla savaşmak üzere cepheye gönderebilselerdi, savaşın sonucu çok farklı olabilirdi. 

Mareşal Pomyankovsky -ki kendisi Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu’nda bulunan tek Avrupalı tarihçidir- demiştir ki, Ermeni isyanı aslında Osmanlıların doğu bölgelerinde başarısız olmalarının en büyük sebebidir ve Ermeni ayaklanmasından yedi ay sonra, Osmanlılar Ermenilerin tehciri kararını çıkardılar.

Osmanlı Hükümeti Ermeni ayaklanmaları karşısında, önce Ermeni Patriği’ni, Ermeni asıllı mebusları ve Ermeni cemaatinin önde gelenlerini çağırarak, Ermeni komitacılarının ve çetelerinin katliam ve mezaliminin devam etmesi halinde, gerekli tedbirleri alacağını bildirmiş; bu ihtar netice vermeyince, vilayetlere ve mutasarrıflıklara (valilik) gönderdiği 24 Nisan 1915 tarihli gizli tamimle Ermeni komite merkezlerini kapatmış, evrakına el koymuş ve tebaası olduğu devlete isyan ve ihanet eden, devlet aleyhine her türlü faaliyette bulunan, birer terörist olan komite mensuplarından ve elebaşlarından 2345 kişiyi, devlet aleyhine faaliyette bulunmak suçundan tutuklamıştır. Çeşitli ülkelerdeki Ermenilerin her yıl ‘’soykırım’’ yıldönümü diye andıkları 24 Nisan, devlet aleyhine faaliyette bulunmuş, vatandaşı olduğu devlete ihanet etmiş bir grup eşkıyanın tutuklandığı tarihtir. İleri sürüldüğü gibi, iddiaların katliam ile, soykırım ile hiçbir ilgisi yoktur. İddialar asılsız, düzmece ve hayalidir.

Ermenileri tahrik eden ve arka çıkan batılı ülkelerin basın-yayın organlarının, hadiseleri kasıtlı olarak saptırmaları üzerine, Ermeniler hakkında alınan tedbirlerin, onları imha maksadı taşımadığı da, Osmanlı Hükümetince her vesile ile ifade edilmiştir.’’

Görüldüğü gibi aklı selim bir tarih anlayışıyla, belgelere dayanarak yapılan bir araştırma neticesinde ortaya çıkan gerçek açık bir şekilde olayların nasıl cereyan ettiğini gösteriyor. 1. Dünya Savaşı’nda dönemin en büyük devletlerine karşı girişilmiş bir mücadelede hangi devlet kendi savaş gücünü kendi tebaası olan bir halkı kırmak için böler? Bugünkü Türkiye’nin en batısında ve de daha birçok cephede -ki 1. Dünya Savaşı bittiğinde Osmanlı 9 cephede birden savaşıyordu- dönemin en büyük kuvvetleri ile savaşılırken Osmanlı işi gücü bırakacak Ermeni soykırımı yapacak, bu nasıl bir akıl tutulmasıdır. Şayet Ermeniler bölgelerinde savunmasız kalan Müslüman ahaliye soykırım yapmasaydı Osmanlı neden böyle bir tehcir kararı alsın ve olaylara müdahele etsin. Ermeniler özellikle Rusların, İngilizlerin ve Fransızların verdiği talimatlara uyarak bağlı bulundukları devlete baş kaldırmış, hatta masum halkı kırarak bu eylemlerini gerçekleştirme zalimliğini göstermiştir. Aslında Ermeniler soykırım yapmaktan ceza almalıdırlar. Çünkü aşağıda göstereceğimiz kitabın en önemli bölümlerinden olan, ‘’Birinci Dünya Harbi’nde Erzurum’un Ruslar tarafından işgali sırasında, Rus kuvvetlerinin komutanı üsteğmen Abgral’ın 3 Mart 1918 tarihinde Erzurum’dan Kafkasya Ordu Komutanına gönderdiği resmi rapor, Ermenilerin Erzurum’da savunmasız halka yaptıkları katliam ve mezalimi bütün çirkinliği ile gözler önüne sermektedir.’’ Bakın Rus üsteğmen Abgral raporunda Kafkasya Ordu Komutanına ne yazmış:

’ Kafkasya Ordu Komutanına,

26 Şubat 1918 günü öğle saatlerinde, milis kuvvetlerinden bir grup, Türkleri toplamaya başladı. Maksatları tabyalara giden demiryolu ve yolları Türklere temizletmekti. Söz konusu bu emir General Antranik tarafından verildi. Ancak, emri uygulayan şehirdeki milislerin başkanı M. Farachian’dı. Türkler durumdan şikayetçi oldular ve Rus komutan tarafından imzalanmış yazılı bir emir olması gerektiğini, ancak böyle bir emrin mevcut olmadığını, bu sebeple kendilerinin toplatılmalarının kanuni formalite ile bağdaşmadığını ileri sürdüler. Ben derhal Farachian ile temasa geçtim, kendisi son gelişmeler sebebiyle komutandan yazılı emir alma usulünün kaldırıldığını söyledi. Toplananlar üç gruba bölündü. Bir grup işçi Kars Kapısı’na gönderildi. İkinci grup Oltu Kapısı’na gönderildi. Saat 15:00 civarında askerlerimizden biri Kars Kapısı’na gönderilen Türkler’in Aziziye Tabya’sının içine alındıklarını haber verdi. Askerlerin verdiği bu bilginin önemini 27 Şubat’ta anlayabildik. Erzurum’dan ayrılırken Kars yolu üzerinde 70’ten fazla Türk’ün cesediyle karşılaştım. Kafalarından, boyun ve göğüslerinden kurşunlandıkları ve ayrıca, kalp ve karınlarından sürgülendikleri görülüyordu. Türklerin ikinci grubuna Ermeniler şunları yaptılar:

Bunları tahta barakalara tıka basa doldurmuşlar, yere oturmaları dahi imkansızmış. Aynı gece Ermeniler, Türkleri teker teker kurşuna dizmeye başlamışlar, bir süre sonra da barakalara yaylım ateşi açıp hepsini yok etmişler. Bu olaylara şahit olan demiryolu işçileri, ifadelerinde olayı aynen bu şekilde anlattılar. 

İstihbarat elemanlarından edindiğim bilgilere göre, üçüncü grup Türkler’i, Trabzon Kapısı’nda makineli tüfek ateşiyle öldürmüşler. Şimdi size o kabus dolu ve kanlı 26 Şubat gününü anlatmaya çalışacağım. Ermeniler silah zoruyla, Türkler’in evlerine girerek 11 ve daha yukarı yaşlardaki erkekleri, ihtiyar erkekler dahil topladılar. Bunları sıraya dizerek dipçik ve kamçı darbeleriyle şehrin dışına sürdüler. Bu Türk erkeklerini en gaddar bir biçimde katlettiler. Bir defasında Türkler’i nereye götürdüklerini sordum. Çalıştırılmak için mi götürüldüklerini sorduğumda, Ermeni askerler: ‘’Hayır’’ dedi. Memnun bir ifade ile ‘’ Herhalde öldüreceğiz’’ diye sözlerine devam ettiler.

Kadın çığlıkları yükselen bir Türk evinin kapısını açtım, merdivenlerden tırmandım ve bir odaya girdim. Burada tam teçhizatlı yedi Ermeni askerini gördüm. Birinin elinde bir mum vardı. Diğerleri evi talan ediyor ve kadınları en vahşi bir biçimde katlediyordu. Yerde peçesiz üç kadın yatıyordu. Yüzlerinden kanlar akıyordu. Üçünün de bluzları parçalanmış, çıplak göğüsleri kan içindeydi. Yanı başlarında küçük çocuklar vardı, korkudan kaskatı kesilmişlerdi, sanki ölüydüler. Birden çocuklardan biri çok yüksek sesle çığlık atarak yaşlı gözlerini aça aça ağlamaya başlayınca, Ermeniler’den biri onu susturmak istedi. Fakat dehşet içindeki çocuk susmadı. Ermeni de çocuğun kafasını dipçikle parçaladı. Çocuk susmuştu, yere yuvarlandı. Anne çocuğun halini görünce hıçkırmaya başladı. Ermeni çocuğu süngüledi, annenin başına da dipçikle vurduktan sonra, karnını süngüledi. Bu durumu gören diğer kadınlar gözlerini elleriyle kapatarak ağlamaya başladı. Diğer çocuklar ise kollarını kavuşturmuş, başları eğik olarak sıranın kendilerine gelmesini bekliyorlardı. Aniden karnıma doğru bir süngü tutulduğunu gördüm ve odadan çıkmanın daha akıllıca olacağını anladım.

Ölü sayısı o kadar yüksekti ki, şehrin tamamında sadece ve sadece 250 Türk’ün sağ kaldığını rahatlıkla söyleyebilirim. Bu 250 Türk’ün hayatta kalış sebebi kendilerini gizleyebilmiş olmalarındandı. 

Başka bir sahne de, eski askeri muhasibimizin (hesap işleri ile uğraşan görevli) evinde cereyan edendi. Bu tipik olaydan da tesadüfen orada bulunduğum için haberdar oldum. Evde birkaç Ermeni ile karşılaştım. Bir lambanın etrafında oturmuşlar, talan ettikleri altık bilezik, yüzük, takı gibi eşyaları inceliyorlardı. Bir Ermeni yağmacı, bana bir kadının bileziğini bileğinden çıkartamadığı için kadının bileğini kesip elini kopardığını anlattı. Bu gerçeği adam kendisi anlattı.

                                                                                   Üsteğmen Abgral

                                                                              Erzurum Askeri Komutanı’’

 

Kitabın içerisinde olayların görgü şahitlerinden alınmış, tahkikat raporlarına derç edilmiş daha bir çok ifade de mevcut. Gerçekten insan bunları okurken kahroluyor. Ben bu iki kısmı yazıma dahil etmek istedim ki, Türk olmayan bir tarih araştırmacısının ve de işgale gelmiş bir Rus komutanın söyledikleri hiçbir şüpheye mahal bırakmadan olayların nasıl cereyan ettiğine ilişkin önemli kanıtlardır. Daha bunun gibi onlarca belge ve bilgi mevcut. 

Yazımın başında da dediğim gibi, gönül rahatlığıyla bu sözde şerefsizce üzerimize atılmak istenen Ermeni soykırımını reddedebilirsiniz ve hatta Ermenilerin nasıl alçakça, haince ve korkakça masum sivilleri katledip sonra da Türkler bizi katlettiler diye yaptıkları provakasyonlara hak ettiği cevabı verebilirsiniz. Artık biz Türkler bu konunun üzerine giderek hakkımız olanı almalı ve Ermeni isyancıların vahşice öldürdükleri binlerce Türk’ü en azından bu şekilde yad etmeliyiz. Bu da bize büyük bir ders olmalı Ermeni zihniyetinin de ne olduğunu ve savunmasız ve güçsüz kaldığımızda neler yapabileceğini iyice aklımıza yerleştirmeliyiz. 

                                                                                                               AKSAKAL

                   19.03.2021

 

Comments

Popular posts from this blog

Osmanlı dönmelerinin mezalimleri Samiha Ayverdi – Ne İdik Ne Olduk

Bir Düello Bir Suikast - Kazım Karabekir'in mücadelesi

ERASMUS NEDIR? ERASMUS ISMI NEREDEN GELIR?