KURAN - MUCİZELER KİTABI (Enbiya Suresi 30. ayet - Big Bang)



Enbiya Suresi 30. Ayet: ‘’İnkar edenler Evren (Gökler) ve yer birbirleriyle bitişik iken onları ayırdığımızı, her canlıyı sudan yarattığımızı görmüyorlar mı? Yine de onlar inanmayacaklar mı?’

    Ateistlerin en temel iddialarından biri maddenin sonsuzdan beri var olduğu ve maddenin tüm canlı-cansız varlıkları herhangi bir iradenin hakimiyeti olmadan yıllar içerisinde tesadüfen oluşturduğudu idi. Oysa Büyük Patlama olarak bilinen uluslararası bilim literatüründe Big-Bang olarak geçen teori -artık bir tez olduğu bilim dünyasının çoğu tarafından da kabul edilmektedir – ateizmin en temel iddiasını yıkmıştır.

    İlk olarak, 1920’li yıllarda Rus fizikçi ve matematikçi Alexander Friedmann ve Belçika’lı matematikçi ve astronom Georges Lemaitre tarafından yapılan çalışmalarda ‘’İlkel Atom Hipotezi’’ olarak ortaya atılmıştır. Daha sonra bilim dünyası bu konu üzerinde tartışmaya devam ettikçe Big-Bang kelimesi terminolojiye girmiştir. Aslında bu ibarede geçtiği gibi bu ilk oluşumun sebebinin bir patlama mı bir genişleme mi olduğuna dair tartışmalar hala devam etmektedir.

    Ayette Evren’in başta bitişik olduğu Arapça ‘’ratk’’ kelimesi ile ifade edilir. Bu kelime kaynaşmış durumda iç içe geçmeyi ifade eder. Arapça ‘’fatk’’ kelimesi ise ayrılmayı, bölünerek ayrılmayı ifade eder. 

    1940’lı yıllarda İngiliz gökbilimci Fred Hoyle, Evren’in Big-Bang ile başlaması halinde, bu ayrılmanın bir kalıntısı olması gerektiğini öne sürerek: ‘’Bana bu Big-Bang’in bir fosilini bulun’’ der. Aslında bu dalga geçmek maksadı taşıyan söylem Big-Bang ile alakalı birçok delilin ortaya çıkmasına sebep olacak kapı olmuştur. 

    1948 yılında George Gamov ve öğrencisi Ralph Adler, gerçekten bir fosil olması gerektiğini düşünerek, Big-Bang’den sonra bu alçak düzey fon radyasyonunun Evren’in her yönünde mevcut olması gerektiğini ortaya koydular. Gamov ve Adler’in tahmin ettiği radyasyon 1960’larda New Jersey’de Princeton Üniversitesi’nde bir grup tarafından çok hassas cihazlarla araştırılmaya başlandı. Fakat, bu bulguyu konuyla alakası olmayan, isimleri Arno Penzias ve Robert Wilson olan Bell telefon şirketinde çalışan iki bilim adamı bulacak, Princeton’daki araştırma grubundan Robert Dicke ve arkadaşlarını telefonla arayarak bulgularından bahsedecektir. Bu da tabi ki bu araştırma grubu için büyük bir hayal kırıklığıdır ki aradıkları bulguyu bu iki kişi bulmuştur. Penzias ve Wilson, 1965 yılında yaptıkları bu keşifle 1978 yılında Nobel ödülü aldılar. 

    1989 yılında gelişen teknolojiyle birlikte uzaya gönderilen COBE uydusu uzaydan veri topladı ve bu veriler Penzias ve Wilson’un buluşunu destekledi. Böylece 1927 yılında Lemaitre ve Friedmann ile başlayan süreç 90’lı yıllarda yeni kanıtlarla desteklenmiş oldu. 

    Big-Bang teorisinin bir kanıtı da Evren’deki hidrojen ve helyum oranıdır. 1930’lu yıllarda gökbilimciler yıldızların ve galaksilerin bileşimlerini analiz etmek için tayfölçerlerden (spektometre) ve matematikten yararlanarak, Evren’in ortalama olarak %74 hidrojen, %24 helyum ve %2 oranında öteki elementleri içerdiğini hesapladılar. Halbuki yıldızlar bu miktarda hidrojen ve helyum üretemiyorlardı. Birçok bilim adamı, yapılan hesaplar ve analizlere göre %20-%30 miktarındaki helyumun yıldızlardan önce var olması gerektiğini saptadılar. Bu miktardaki bir gaz sentezi ise ancak Big-Bang gibi bir durumdan ortaya çıkabilecektir. Bu da Big-Bang için bir diğer ispat olmuştur. 

    2000’li yıllarda ise herkesin bildiği İsviçre Cenevre’de kurulan ünlü fizik merkezi CERN’de çok yüksek maliyetlerle Big-Bang ortamı oluşturulmuştu. Deney sonuçları evrenin oluşumunda Big-Bang gibi bir patlama veya genişleme olayının var olduğunu ispatlar niteliktedir. Araştırmaya liderlik eden İngiliz fizik Profesörü Peter Dornan bu deneyin bulgularının 21. Yy.ın en önemli buluşlarından olduğunu söylemiştir.

    Termodinamiğin yasalarından 2.si (Entropi Kanunu) da bu anlamda bir ispattır. Evrenin sonsuz olduğu uzun zaman felsefeciler tarafından ortaya atılmıştı. Ancak dünya geliştikçe ve teknoloji ilerledikçe bu fikrin yanlış olduğu yeni keşiflerle ortaya konuldu. Entropi yasası sistemlerin düzensizliğe doğru gittiğini ve bir noktada artık enerjinin kullanılamaz hale geldiğini ispatladı. Bu da aslında evrenin bir sonu olacağını kanıtlamış oldu. Peki sonu olan bir şeyin sonsuz olması mümkün mü? Tabi ki de hayır. Aslında entropi bu teze bir tokat gibi inmiş oldu. 

    Birçok ispat Allah’ın varlığını ve Kuran-ı Kerim’in Allah kelamı olduğunu ortaya koydu. Fakat buna rağmen, hala Allah’ın varlığına ve gönderdiği din ve kitapları kabul etmeyen insanların varlığı ne anlama geliyor. Aslında bu da bir Kuran mucizesidir.  Araf Suresi 132. Ayet bunu ortaya koyuyor. 

‘’Bizi büyülemek için delil olarak her ne getirirsen getir, biz sana inanmayacağız.’’ 

    Ayet açık şekilde her ne ortaya konulursa konulsun inanmayacak bir zümrenin her zaman var olacağını söylüyor. Dolayısıyla bu kadar açık ispata rağmen inanmayanların varlığı aslında Kuran’a daha da fazla iman edilmesi gerektiğini gösteriyor, çünkü Kuran bu konuda da çok net bir şekilde olacağı söylüyor.             Kuran kıyamet gününe kadar geçerliliğini koruyacak dolayısıyla bu ayetlerin geçerli olması da bizim için bir mucize. Tebbet suresinde Ebu Leheb’in karısıyla birlikte cehenneme gideceğinden orada görecekleri muameleden bahseder. Tebbet suresi nazil olduğunda Ebu Leheb hayattaydı ve 8 yıl daha yaşadı. Ancak iman etmedi ve küfre devam etti. Aslında Ebu Leheb yalandan bile olsa ben iman ettim, evet Allah var ve ben ona ve gönderdiği peygambere inanıyorum deseydi, Kuran yalancı çıkacaktı. Fakat Ebu Leheb bunu yapmadı ve ölene kadar muhalefetine devam ederek son nefesini verdi. Bu bile bence en büyük mucizelerden biri.

    Kuran bir fizik, kimya ya da biyoloji kitabı değildir. Ancak bugün bilimin incelediği birçok konuda kesin hükümleri net bir şekilde bize iletiyor. Allah Kuran’ın içine ince ipuçları koymuş bunları görüp Kuran’ın İlahi bir kelam olduğuna inanalım ve diğer tüm emir ve yasakları da bu minvalde kabul edip hayatımıza uygulayalım istiyor. 

    Umarım bu anlamda, akl-ı selim davranır ve kendi isteklerimize göre değil; ortadaki gerçeğe ve hakikate göre konumumuzu belirleriz. 


AKSAKAL


Comments

Popular posts from this blog

Osmanlı dönmelerinin mezalimleri Samiha Ayverdi – Ne İdik Ne Olduk

Bir Düello Bir Suikast - Kazım Karabekir'in mücadelesi

ERASMUS NEDIR? ERASMUS ISMI NEREDEN GELIR?